, , , , , , , , , ,

Beyza ALKOÇ & KARANTİNA Kitap YORUMU (Rüya Kız)

Kitapla_Mola Blog Tur 
Beyza ALKOÇ & KARANTİNA 
Kitap YORUMU ve Yayınlanmış KİTAPLARI



Herkese MERHABA....

Kitapla_Mola ekibince bu kez konuğumuz
"BEYZA ALKOÇ || KARANTİNA"

Büyük sözüme tövbe! Neymiş?  Demek ki büyük konuşmamak gerekiyormuş 😄
İş profesyonelliğe ve ekip işine gelince yerli yazar okumama tabuları kırılabiliniyormuş 😆 iyi ki de kırıldı zira keyifli bir hikaye okudum. Bol macera, gizem ve koşuşturmadan sonra son sayfayı kapadım. Şimdi bekle ikincisi gelsin. Bizim yazarlarımızda öğrenmiş sonu merakla biten seri yazmayı😉 Bayza ALKOÇ Mahşerin Dört Atlısı en iyi örnek. 

Pekis siz, "Mahşerin Dört Atlısı" hikayesini bilir misiniz? Bilmiyorsanız artık bu hikâye ile biliyorsunuz...

Zeynep Akay, daha ilk gününü geçireceği okulda bir felaketin ortasında bulur kendisini. Okulda salgın başlamış ve KARANTİNA altına alınmıştır. Keşke Zeynep'i bekleyen tek sürpriz bu olsaydı.
Okul koridorlarında dolanırken yerde yatan bir kızın ölmüş bedeni ile karşılaşır ve tam çığlık atacakken kocaman bir el ağzını kapatır 😍 (bu kısımlarda kalplerimiz gümbür gümbür atıyor). Ve bu el Onur Zorlu'dan başkasına ait değildir. 

Onur, Mete ve Burak okulun üç atlısıdır. Zeynep ile kaderleri birleşince artık grubumuz dörtlü olarak devam ediyor ve kendilerine "Mahşerin Dört Atlısı" diyorlar...



Şimdi ki hedefleri okulda bir katil var ve bu katilin kim olduğunu bulmak. Üstelik Okul müdürü Onur'un babasıdır ve itibarını korumak zorundadır. 

Karantina kalkıyor ve herkes evine döndüğünde cesedi saklamak için dört atlımız geride kalıyor. Ve bundan sonra olaylar sarpa sarıyor. 

"Her şey bir hız treninin aşağı iniş hızında gerçekleşti... Yavaş yavaş çıktık, süratle düştük..."

Çünkü ceset sakladıkları yerde yoktur. Ve bulunduğunda da bütün deliller Onur'un katil olduğunu göstermektedir. Her şey kusursuzca planlanmış, öyle bir an geliyor ki Zeynep bile Onur'dan şüpheleniyor. Onur'un unutkanlık hastalığı da şüpheleri daha güçlendiriyor.


Şimdi Mahşerin Dört Atlısı, büyük bir sınavdan geçerek gerçek katilin kim olduğunu bulmaya ve arkadaşlarını kurtarmaya çalışıyor. Keşke düşündükleri kadar kolay olsaydı her şey. 

Bir ara kitabın ortalarındayken son sayfayı okuma dürtümle mücadele ettim. Savaşı ben kazandım ama Onur kaybetti :( 
Yani nereden bakarsanız bakın bana göre Onur hep kaybetti.  

Kitabın sonunu nerede kesmesi gerektiğini bilen yazarımıza kocaman sevgilerimi iletiyorum :/ Hayır madem orada bitirdin ikinci kitabı ne zaman çıkacak diye de bilgilendirirsen sevinirim 😉


Kitap Hakkında;

Bölüm başlarını gördünüz mü? O nasıl güzel düşünülmüş? o nasıl güzel bölümle ilgili notlar yazılmış ^^ BA-YIL-DIMMM !

Bir ara Kitapla Mola kızları ile favori bölümümüzü seçmek için epey efor harcadık ve benim favorim tabikisi 16. Bölüm :)

Bknz:






"Ay Benim, Gece Senin.
Juliet, Romeo'nundur."







Şimdi de kitabımızı ve yazarın diğer kitaplarına bir göz atalım...



Yıldızları görebilmek için duvarları arasında yaşadığımız evimizden vazgeçtik.

"Sadece bedenlerimizi değil, ruhlarımızı da karantinaya aldılar. Ne bu karantinadan çıkabiliyoruz, ne de birbirimizden ayrılabiliyoruz. Bundan sonraki tek savaşımız bu karantinadan kurtulmak. Kurtulduğumuzda da birlikte olacağız, ama özgür…Savaş bitti, ve biz sağ kaldık.Savaş bitti, ve biz hâlâ ayaktayız."

Zeynep, yeni okuluna başladığı ilk gün kendini bir felaketin ortasında bulmuştu. Salgın bir hastalık nedeniyle okulu karantinaya alınmış, akşamında ise kendini okulun karanlık koridorlarında bir kız öğrencinin cesedinin başında bulmuştu. Üstelik yalnız değildi, onlar da yanındaydı; mahşerin diğer üç atlısı. 

Bu, yalnızca bedenleri değil ruhları da karantinaya alınmış dört kişinin hikâyesi. Bu, onların özgürlüklerine ulaşmak için yaşadıkları esaretin hikâyesi. Bu, birbirlerinin her şeyi haline gelen, gökyüzündeki son yıldız yanıp kül oluncaya kadar birlikte olacaklarına söz veren dört arkadaşın hikâyesi. Bu, mahşerin dört atlısının hikâyesi.

Şimdi, bizimle misiniz?


"KARANTİNA" kitabını satın almak için;






Ve denizsiz bir cihan olmazdı...

Renkli ışıkları sönmüş, kimsesiz kalmış, bomboş lunaparka baktım. Ne kadar da bana benziyordu. Yıllarca ne olduğumu aradım durdum. Buydum ben işte, gece olduğunda terk edilen, ışıkları kapatılan, bomboş kalan bir lunaparktım ben... Kaşlarımı çattığımda Cihan'ın tam yanımızda duran kilitli şalter kutusunun camını anahtarıyla kırıp içindeki şalteri kaldırışına şahit oldum. Sonra nutkumun tutulduğu anı yaşadım. Rengârenk ışıklar birdenbire lunaparkı doldurunca nefesimi tuttum.

O an çok garip bir andı. Biraz önce kendime benzettiğim lunaparkın ışıkları rengârenk yanıyordu şimdi! Cihan sadece lunaparkın değil, benim de ışıklarımı yakmıştı. Cihan bana ışık vermişti, renk vermişti, o bana hayat vermişti...








Bu hikâyedeki Mavi Kuş benim, sevgilim. Hareket edebiliyorum, ama hiçbir yere gidemiyorum. Sen de benim kafesimsin. Senden giderken sana çarpıp yaralanacağım günü bekliyorum. Çünkü biliyorum, Sen beni yaraladığında, İşte ben ancak o gün özgür olacağım. Şimdi beni özgür bırak, İstersen öldür, Ama önce özgür bırak... 

Hayatı hırslarından ve tutkularından ibaret sanan bir adamın sınırları; engelleri olan genç bir kız tarafından aşılabilir mi? Peki, bu adam... Aşık olabilir mi? Tutku dolu satırlara hazır olun. 










Kitapla Mola bookstagram turumuz son hızla devam ederken, ekip olarak kitaba erişme şansınız için size fırsatlar sunmayı da ihmal etmiyoruz. 


Facebook Kitapla Mola sayfasındaki yarışmaya katılmak için TIK 
Bookstagram yarışmasına katılmak için TIK 

Blog yarışmamız 



a Rafflecopter giveaway